New York şehrini gezmek için gidecekler bir kez daha düşünsün!
Alone in the Dark, oyun dünyası için çok değerli bir seri. Birçok konuda ilkleri gerçekleştirmiştir. Oynamasa bile hemen hemen herkes bu ismi bilir. Bende özellikle spor oyunlarının dışında gerilim yüklü yapımları çok severim. Fakat bu konuda maalesef uzun yıllardır nadir oyunlar yapıldı. En son bu tarz hangi oyunu oynadığımı dahi hatırlamıyorum. Senenin başında çıkan tanıtıcı videolar sayesinde iyice ağzımızın suyu akarken, sayılı gün çabuk geçti ve nihayet oyun piyasaya çıktı.
Alone in the Dark’da önceki bölümlerde...
Bu sefer Edward Carnby adında bir serbest araştırmacıyız. Gözümüzü açtığımız gibi bizi öldürmeye götürüyorlar. Kimiz, neyiz, neden kaçırıldık, neredeyiz, neden öldürülüyoruz hepsi cevapsız sorular. İnfaz için binanın üst katına çıkarken doğaüstü bir olay oluyor ve bizi öldürmeye götüren kişi ava giderken avlanıyor. Derken bina yavaş yavaş yıkılırken sizde maceranıza başlıyorsunuz. Çok enteresan bir giriş olmuş. İnsan neye uğradığına şaşırıyor. Kafanızda oluşan bütün sorular ilerledikçe yavaş yavaş cevaplanıyor. Bütün macera, sırları içinde barındıran New York şehrinin meşhur Central parkında geçiyor. Oyuna tamamen dizi havası verilmiş. Daha ilk baştan son bölümü oynayabiliyorsunuz. Sadece genel olarak değil bölümlerin içleri de bölünmüş. Oyunu durdurarak o anda yapamadığınız ve atlamak istediğinizde bir sonraki aşamaya geçebiliyorsunuz. Komple bölümü bitirdiğinizde sanki dizinin o bölümü bitmiş gibi yapımcıların isimleri dökülmeye başlıyor. Tekrar girdiğinizde ise o ana kadar yaşadıklarınızın bir özeti sunuluyor. Bu tekniği ilk defa meşhur dizi Lost’un oyununda rastlamıştık. Ama burada da gayet başarılı uygulanmış.
Korkunun ecele faydası yok
Gerilim denilince aklıma ilk atmosfer gelir. Dolaştığım yerler, bana saldıran yaratıklar, anlık aksiyonların tamamı bir araya toplandığında atmosferi oluşturur. Çevre olarak seçilen park tabii ki korku temalı olunca normalden biraz değişmiş. Etraf puslu ve sisli, bazen aşırı sessizlik olurken bazen de arkanıza bakmadan yürümek zor oluyor. Kontrollerde yeni bir sistem denenmiş. Sağ analog normalde kamera işlevi görürken bu sefer elinizde nesneyi savurmak için tasarlanmış. Etrafta gördüğünüz sopalar, tahtalar, sandalyeler vb. nesneleri silah olarak kullanmak mümkün. Elinize aldıktan sonra sağdan sola doğru ya da geri - ileri gibi yapacağınız manevralar ile saldırıyorsunuz. Sadece dümdüz vurmak değil, ateşe yaklaşıp sopanızın ucunu yakıp daha güçlü dövüşebilirsiniz. Karanlık bir geçitte bu özelliği kullanarak yolunuzu bulabilirsiniz. Ateşe oyunda çok önem verilmiş. Yaratıkların hepsini direk ateş ile öldürüyorsunuz. Kurşun sadece kısa süreliğine yerde kalmalarını sağlıyor o kadar. Tam çözüm isterseniz yakmak gerekiyor. Eğer elinizde malzemeniz yoksa cesetleri ateşe doğru sürüklemek de işinizi görecektir. Oyunun birçok kısmında araba kullandığınız için onunda detaylı aksiyonları yapılmış. Bindiğinizde işinize yarar bir şeyler bulmak için torpidoya bakabilir, radyoyu açabilir, anahtarı yoksa düz kontak ile çalıştırabilir ya da benzin deposunu delip yaratıklara doğru sürerken arabadan atlayıp dökülen benzini yakarak yaratıklardan oluşan havai fişek gösterisini seyredebilirsiniz.
Çift taraflı bandın kullanım alanları
Birazda envanter sisteminden söz edeyim. Yön tuşlarında aşağıya bastığınızda Edward ceketini açıp elindekileri gösteriyor. Hani sokakta gözlük, saat gibi şeyler satanlar var ya aynen o hesap. Sol tarafta bant, çakmak gibi ufak nesneler dururken sağ tarafta alkol şişesi, sağlık spreyi gibi daha büyük nesneler duruyor. Yer hem ufak hem de sınırlı yapılmış. Sizin yaratıkları öldürme şekliniz ve çevreyle olan ilgilinize göre kişisel bir envanter hazırlıyorsunuz. Yani aynı anda hem mototof kokteyli hazırlayıp hem de spreyi alev makinesi olarak kullanamıyorsunuz. Mutlaka bazı eşyalar dışarıda kalıyor. Bu oyuna hem biraz zorluk getirirken, bence biraz da sınırlandırmış. Tahmin edeceğiniz gibi elinizdekileri birbirleriyle kombine etmek mümkün. Bandı şişeye kullandığınızda attığınız yere yapışmasını sağlıyorsunuz.
Alkolü silahınıza kullandığınızda ise alevli mermiler atmaya başlıyorsunuz. Bu birkaç örnek gibi aklınıza gelebilecek bir sürü kombinasyon deneyebilirsiniz. Zaten oyun içinde geçen bulmacaların birçoğunda bunları deniyorsunuz. Kullanabileceğiniz çok çeşitli nesneler olup sizin sınırlı zamanınız olmasından dolayı tuşlara kısa yollar atanmış. Yaptığınız temel kombinasyonları buralara atayarak hızlıca istediğinizi elde edebiliyorsunuz. Mesela A tuşuna fener + silah, B tuşuna içki şişesi + silah gibi kaydedebilirsiniz. Hasar konusunda özellikle bir gösterge hazırlanmamış. Dayak yedikçe karakterinizin kolları, bacakları, sırtı yaralanmaya başlıyor. İyice kötü olduğunda ise neredeyse kemikleriniz gözüküyor ve altta bir zaman sayacı çıkıyor. Eğer zaman dolmadan bir müdahale yapamazsınız kan kaybından ölüyorsunuz. O süre zarfında arkanızda devamlı kan izlerini görmek de hoş bir detay.
Yakarım bu şehri!
Yukarıda da söylediğim gibi yapımcılar özellikle ateşin üzerine çok gitmişler. Şimdiye kadar yapılmış en iyi görünümlü ve işleve sahip alev diyebilirim. Yangın ufacık kıvılcımdan koskoca odayı yakacak kadar alevlenebiliyor. Kapıları vurarak kırmak gibi tutuşturarak da yıkabiliyorsunuz. Ortamlar her ne kadar gerilim oyunu da olsa son derece gerçekçi hazırlanmış. Tuvalette uğrayacağınız bir doğaüstü saldırıdan sağ çıkmayı başardığınızda etrafın tamamen kırıldığını göreceksiniz. Bölümler çok büyük tasarlanmamış, parkın tamamını hiç yükleme ekranı görmeden dolaşmak mümkün. Görev için binalara girip kısım kısım geziyorsunuz. Her bina kendine göre ihtişamlı hazırlanmış. Müzede güzel heykeller, büyük gösterişli sütunlar görselliği zenginleştirmiş. Karakterler de çok kaliteli ve gerçekçi hazırlanmış. Özellikle yüzlere önem verildiği belli. Konuşurken en ufak mimik bile göze çarpıyor. Yaratıklar fazla çeşitli olmasa da az ve öz olmuş. Gerek videolarda yakından görüntüleri gerekse oyun içindeki halleri ürkütücü. Müziklere bayıldım. Gerçi oyun sırasında pek duymuyorsunuz. Önemli olaylarda arka fonda oluyor. Bölüm aralarında ve hatırlatmalarda çalan şarkılar çok kaliteli.
Dikensiz gül olur mu hiç?
Nedense son zamanlarda bir kamera furyasıdır gidiyor. Bu yapımcılara neler oluyor anlamıyorum. Tamam, yeni dövüş sistemi kaliteli fakat kullanımı için ayrılan sağ analog bu tarz oyunlarda kamerayı istediğimiz gibi çevirmemize ve etrafı rahat görmemize yarıyordu. Bu durum ortadan kalkınca size sadece iki seçenek kalıyor. Ya klasik omuz üzeri kamerasından oynayacaksınız ki bu sağınızda solunuzla olanları görememenize, kurgu gereği hazırlanan birçok oyun içi görselliği kaçırmanıza neden olacak yada gözden görünüm kamerasına geçeceksiniz. Bu sefer de envanter ile ilgili işlerinizde kamera yine normale döneceğinden devamlı kameralar arasında geçişler yapmanız gerekecek. Bu geçişler de atmosferi ciddi şekilde etkileyip sizin oyuna yoğunlaşmanızı zorlaştırıyor. Fizik motorunda da ufak tefek hatalar mevcut. Bazen elinizde bir nesne varken ufak kaldırımların bile üzerine çıkamıyorsunuz. Yere attığınız sopa sekmeye başlıyor ya da öldürdüğünüz yaratığın kolu devamlı oynuyor. Bunlar gibi ufak da olsa onlarca hataya rastlıyorsunuz. Ses nedense diğer oyunlara nazaran çok az çıkıyor. Normalde bırakın son sesi yarıya kadar bile açamadığım hoparlörlerimi sonuna kadar açtığımda anca normal seviyede oluyor.
Kapatırken...
Alone in the Dark serinin bu son oyunu görsel ve kurgu olarak öne çıkmayı başarıyor. İlginç başlangıcı, oyun içi kurguları ve atmosferi çok başarılı. Müziklerine hayran olmamak elde değil. Dizi tadında ilerleyen bölümleri, geçtiğiniz yerlerin neler yaptığınızın size hatırlatılması hoş bir detay. Ama kamera ciddi bir sorun. Atmosferi ve oyundan alacağınız zevki baltalıyor. Ufak tefek fizik motoru ve grafik motoru kaynaklı problemler göz ardı edilebilir. Her şeye rağmen eğer korkmaktan, gerilmekten, bulmacalar çözüp güzel bir macera yaşamak isterseniz mutlaka denemelisiniz.
http://www.merlininkazani.com dan alıntı yapıyorum....